II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ KERKÜK VE MUSUL PETROLLERİ[1]

10 Aralık 2015 14:14
Okunma
14570
 II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ KERKÜK VE MUSUL PETROLLERİ[1]



Yrd. Doç. Dr. Nevin YAZICI

 
Özet

 
Modern dünyanın hammaddesi olarak tanımlanan petrol, küresel ekonomiye yön veren en önemli enerji kaynağı olmasının yanı sıra, küresel siyasi bir güç olmanın da en kritik unsurudur. Dünya enerji dengelerinde petrol rezervlerinin dengesiz dağılımı; petrole istisnai ekonomik, stratejik ve politik bir önem kazandırmaktadır. Musul vilayeti petrolleri üzerinde 19. yüzyıldan beri büyük güçler arasında egemenlik, denetim altına alma ve imtiyaz elde etme politikaları çerçevesinde büyük bir rekabet yaşanmıştır/yaşanmaktadır.
Sultan II. Abdülhamit, Mezopotamya petrollerini(Bağdat ve Musul vilayeti) Hazine-i Hassa mülkü hâline getirmiş,  yani şahsi mülk zırhı içinde koruma altına almıştır. II. Abdülhamit’in bu stratejik manevrası, petrole ve dolayısıyla bu bölgelere olası dış müdahalelerin önünü kesmeyi amaçlamıştır.
Bu çalışmada, II. Abdülhamit’in Mezopotamya petrollerine(Bağdat ve Musul vilayeti) özellikle Musul petrollerine yönelik izlediği stratejik politika değerlendirilerek günümüzde tartışılmaya devam eden Mezopotamya petrolleri üzerinde Osmanlı ailesinin mülkiyet hakları konusuna açıklık getirilmeye çalışılacaktır.
 
Musul Petrol Rezervlerinin Durumu
Musul Sorunu çerçevesinde şekillenen diplomatik, siyasi, askerî, ekonomik, sosyokültürel sorunları belirleyen temel etken; Musul petrolleri yani Musul petropolitiğidir. Bugün Kuzey Irak olarak tanımladığımız bölge, Osmanlı Devleti’nin Musul vilayetinin bir parçası olmaktan öte bir yer değildir. 2012 yılı verilerine göre, Irak genelinde ispatlanmış 143 milyar varil[2], Kuzey Irak’ta(Musul vilayeti) 45 milyar varil[3] petrol bulunmaktadır. Bölge dünyanın altıncı en büyük petrol bölgesi konumundadır.
Kuzey Irak Doğal Kaynaklar Bakanı Ashti Hawrami, Kuzey Irak’ta petrol üretiminin, 2019 itibarıyla günde 5 milyar varile çıkmasının umulduğunu ifade etmektedir.[4]  Kuzey Irak’ta tahmin edilen doğalgaz miktarı ise 3,2 trilyon metreküp, yani Türkiye’nin gaz ihtiyacını 300 yıl karşılayabilecek büyüklüktedir.[5]  Bu nedenle bölgenin çok uluslu enerji şirketleri ve küresel aktörler tarafından küreselleşme etkilerine maruz kalması kaçınılmaz bir durumdur. Bölgedeki potansiyel nedeniyle, bugün bölgede 50’ye yakın uluslararası şirket varlık göstermektedir.[6]
İhtiva ettiği petrol rezervleri nedeniyle henüz statüsü belirlenmemiş ihtilaflı bölgelerden biri olan Kerkük’te ise 10 milyar varil petrol rezervi bulunmaktadır. Kerkük’ün günlük petrol üretiminin 650 bin-1 milyon varil arasında olduğu ifade edilmektedir.[7]
Irak - Türkiye Ham Petrol Boru Hattı Sistemi, Irak'ın Kerkük ve diğer üretim sahalarından elde edilen ham petrolü Ceyhan (Yumurtalık) Deniz Terminali'ne ulaştırmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından Irak'a verilen izinler doğrultusunda 2010 yılında Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı ile taşınan ham petrol miktarı 132,278 bin varildir.[8]
Türk-İngiliz Ortaklığı olan Genel Energy PLC Kuzey Irak’tan Türkiye’ye boru hattıyla petrol sevk etmeye hazırlanmaktadır. Kuzey Irak müteahhitlik şirketi Kar Group, boru hattının ilk 77 kilometrelik kısmının %23′ünü (18 kilometre) bitirmiştir. Irak merkezî hükûmetiyle petrol gelirleri konusunda kavgalı olan Kuzey Irak Kürt otoriteleri, 281 kilometrelik boru hattını 2 yılda bitirmeyi planlamıştır.  Bu boru hattı ile Irak'ın petrol üretiminin üçte birine denk gelen günlük 1 milyon varile kadar petrol taşınması öngörülmektedir. [9]
 
Osmanlı Devleti’nin Musul Petropolitiği
Musul petrollerinin bulunduğu coğrafya Osmanlı dönemi idari taksimata göre; 3 sancak (Musul, Kerkük ve Süleymaniye), 18 kaza, 25 nahiye ve 3 bin köyden oluşmaktadır.[10]  Birinci Dünya Savaşı öncesinde Musul vilayetinin kapsadığı alan 91 bin km²’dir.
Musul vilayetinde petrolün varlığı, 14. yüzyılda ünlü Arap seyyahı İbn-i Batuta ve 17. yüzyılda Evliya Çelebi’nin eserlerinde yer alan bir bilgidir.[11] 
Musul vilayeti petrolleri üzerinde 19. yüzyıldan beri büyük güçler arasında egemenlik, denetim altına alma ve imtiyaz elde etme politikaları çerçevesinde büyük bir rekabet yaşanmıştır. Musul topraklarındaki mücadelenin başlamasından önce, günümüze göre son derece ilkel yöntemlerle bölgede Osmanlı Devleti’nce petrol ve petrol ürünlerinin işletildiği bilinmektedir. Bu işletmeler bazen vergi karşılığında kişilere verilmekte bazen de devlet memurları tarafından işletilerek ürünleri halka satılmaktadır.[12] Musul, Bağdat ve Basra’nın çeşitli bölgelerinden ilkel şartlarla işlettiği petrolün yıllık geliri 1.000 lira gibi son derece düşük bir meblağ olup Avrupa’dan petrol ithal ediyor olması dikkat çekicidir.[13]
Bağdat-Musul bölgesinde ilk petrol imtiyazını Sultan IV. Murat, 1640[14] tarihli fermanla Baba Gurgur petrol yatakları işletme hak ve imtiyazını Neftçizade ailesine vermiştir[15].
Osmanlı Devleti’nin görevlileri Avrupa seyahatleri esnasında maden sanayiinin önemini fark etmiş ve bu sanayii oluşturmak üzere çeşitli kurumları Osmanlı Devleti bünyesine katmışlardır.[16] Osmanlı Devleti, 1861 ve 1868 tarihli Maadin Nizamnameleri ile de sahip olduğu madenlerden kişi ya da şirketlere belli şartlar karşılığında imtiyazlar vermiştir.[17] 1867 yılında kurulan Şûra-yı Devletin özellikle maden ruhsatnameleri ve verilen imtiyazlarla ilgili aldığı ve görüş belirttiği kararlar, yabancı devletlerin çıkarlarıyla çatıştığı noktada ve Musul Vilayeti’ndeki petrol meselesi nedeniyle gündeme gelecek ve tartışmalara neden olacaktır.
1868 yılında Bağdat’a vali olarak atanan Mithat Paşa, üç yıl süren valiliği süresince Bağdat ile Kazimiye arasında atla çekilen tramvay için 7 km’lik ray döşettirmiş, Bakuba’da küçük bir petrol arıtma tesisi kurdurmuş, Mendeli’nin[18] kuzeyindeki bugün adı Nâftahane olarak bilinen yerdeki petrol sızıntılarının verimliliğinin artırılması için çalışmıştır. Mithat Paşa 1872’de Bağdat’tan ayrıldıktan sonra, bu tesislerin çoğu harabeye dönüşmüştür[19].
1870’lerde Osmanlı topraklarında Batılı uzmanların petrol incelemelerinde bulunduğunu, 1871’de Bağdat-Musul petrolleri hakkında araştırmalar yapan Alman uzmanların hazırladığı raporların, bölgenin petrol potansiyelini ortaya çıkardığını ve daha sonraki yıllarda da çeşitli ülkelerin uzmanlarınca raporların düzenlendiğini görmekteyiz. Bu raporlar hem hazırlayan uzmanların kendi hükûmetlerine, hem de İstanbul’daki Saray yönetimine ulaşmaktaydı. Bu durum İstanbul’daki yöneticilerin bölge petrolünü kendi şahsi denetimlerine geçirmek için çeşitli girişimlerde bulunmalarına yol açmıştır. Bu yöneticilerden biri olan Tahsin Paşa, 1883 yılında Musul vilayetinin tamamında petrol arama izni almış; elde ettiği imtiyazın daha sonra iptal edilmesine rağmen girişimlerinden vazgeçmemiştir[20]. Bölgedeki petrol yataklarını kendi kontrolü altına almak isteyenlerden biri de dönemin padişahı II. Abdülhamit olmuştur.
II. Abdülhamit’in Bağdat-Musul bölgesinde petrol imtiyazlarını Hazine-i Hassaya aktarmasından sonra petrol kaynaklarının işletimi konusunda rastlanabilen ilk teklif, Eski Ziraat Müdürü Amasyan Efendi’ye aittir.[21] Amasyan Efendi’nin 30 Haziran 1892 tarihli dilekçesiyle yaptığı başvurunun arkası gelmemiştir[22].  Bir diğer başvuru dava vekili Hristidi Efendi tarafından 14 Eylül 1893’te yapılmışsa da bir netice çıkmamıştır[23].
I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı topraklarında pek çok bölgede çeşitli maden imtiyazları verilmiş, özellikle Bağdat-Musul bölgesinde petrol imtiyazları için çeşitli başvurular yapılsa da olumsuz sonuçlanmıştır[24]. Osmanlı topraklarındaki petrolleri ele geçirmek için demiryollarının uluslararası güçler tarafından bir araç olarak kullanıldığını ve bu güçler arasında rekabetin, 1912 yılına gelindiğinde Türk Petrol Şirketi adı altında çıkar birlikteliğine dönüştüğünü görmekteyiz.
 
II. Abdülhamit’in Musul Petropolitiği
Sultan II. Abdülhamit 1876’da tahta çıktığında Hazine-i Hassa mülkleri ile ilgili yeni bir düzenleme yapmış, o zamana kadar alışılagelmiş saltanatın köklü geleneklerini değiştirmiş[25] ve bu yeni düzenleme ile Hazine-i Hassa’nın gelirleri ve mülkleri artmıştır. Sultan II. Abdülhamit Hazine-i Hassa’nın mülk ve gelirlerini idare etmek üzere bakanlık oluşturmuş ve bu bakanlığa Osmanlı Bankasının Müdürü Forster’ın tavsiyesi ile Agop Efendi’yi getirmiştir.[26] 
II. Abdülhamit, Agop Efendi’nin önerisi sonucu 6 Şubat 1889’da çıkardığı iradeyle Musul vilayetindeki petrol ayrıcalığını kendi özel mülkiyetine katmıştır. Böylece, padişah ister kendi işletsin ister üçüncü şahıslara işletme hakkı versin; Musul petrollerinden elde edilecek gelir, Hazine-i Hassaya yani padişaha ait olacaktı. Ayrıca petrolün işletme hakkının üçüncü şahıslara verebilmesi padişahın inisiyatifindeydi. Diğer taraftan, Alman şirketine verilmiş olan Anadolu demiryolu projesinin, Bağdat’a kadar uzatılması durumunda, bu şirketle yapılacak ayrıcalık sözleşmesi de Hazine-i Hassa nezaretince yapılması güvence altına alınmıştı.[27]
1889 tarihli iradenin çıkarılmasından hemen sonra II. Abdülhamit, Gayyare/Kayyare ve Tuzhurmatu bölgesinde petrol üretiminin artırılması için Fransa’dan uzmanlar getirtmiştir. Sultan II. Abdülhamit’in Fransa tercihinin nedenini, İngilizlere karşı güvensizliği, Almanlara ise demiryolları hattı Mezopotamya’ya ulaşmadan petrol ayrıcalığı vermek istemeyişiyle açıklamak mümkündür. [28]
II. Abdülhamit 19 Eylül 1898’de[29] çıkardığı ikinci iradeyle Bağdat vilayetindeki petrol ayrıcalığını da kendi özel mülkiyetine katmıştır.[30]  1898 tarihli irade ile hem 1889 tarihli irade teyit edilmiş hem de Bağdat Vilayeti’ndeki petrol ayrıcalığı padişahın özel mülkiyeti hâline getirilmiştir.[31]
Bağdat ve Musul vilayetlerindeki petrol yatakları Sultan II. Abdülhamit’in tekeline alındıktan sonra önemli gelişmeler meydana gelmiş; gerek Türk mühendisler gerekse yurt dışından getirilen uzmanlar tarafından bölgede araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalara göre; Tuzhurmato’da Palkana petrol kuyuları, Eski Kale kaynakları, Bin İncir-Kanber Ali-Kiralan ve Seyidin kaynakları adı altında dört ayrı yerde toplu hâlde bulunan Kil petrol kaynakları; Kerkük’te Baba Gurgur kaynağı, Karadağ kaynağı, Gur petrol yatağı, Tel-Kayyare petrol ve zift kaynakları, Tavuk ve Nemrut petrol yatakları ve Bağdat’ta Hit kaynakları ve Mendeli petrol yatağı tespit edilmiştir.[32]
Mezopotamya-özel olarak Musul- petrolünün işletme hakkını elde edebilmek için İngiliz William Knox D’Arcy grubu ile Alman Deutsche Bank ve Stuttgart Bank tarafından kurulan Anadolu Osmanlı Demiryolu Kumpanyası/Şirketi arasında şiddetli bir rekabet yaşanmıştır.
II. Abdülhamit döneminde artan Alman nüfuzu, Bağdat Demiryolu’nun inşasında ve bölge petrolünü ele geçirme rekabetinde ilk sırada yerini alacaktır. Anadolu Osmanlı Demiryolu Kumpanyası/Şirketi 27 Kasım 1899’da diğer şirketleri geride bırakarak Anadolu’daki demiryollarını Konya’dan Bağdat’a dek uzatma ayrıcalığını elde etmiştir.[33]
Sultan II. Abdülhamit 18 Mart 1902’de Bağdat Demiryolu yapım hakkını Almanların “Anadolu Demiryolları Kumpanyası”na vermiştir.[34] Bunu takip eden zamanda, II. Abdülhamit 18 Kasım 1902’de bir irade daha çıkarmıştır. Bu irade, Musul Vilayeti petrol hakları ile ilgili eski fermandaki hakları yenilemektedir yani aynısıdır.[35] 
Peki, II. Abdülhamit neden buna gerek duymuştur? Bunun nedenlerinden biri, bölgedeki aşiretlerin süregelen saldırılarına karşı buraların sultanın mülkü olduğunu hatırlatmak için olabilir. Çünkü Tuzhurmatu, Davude, Beyat ve Kil madenleri, Telabani ve Kayyare petrol kuyuları Şammar Aşireti’nin tasallutu altındaydılar.
Bir diğer neden ise Anadolu Demiryolları Kumpanyası, Bağdat Demiryolu yapım hakkı ile beraber  yapılacak demiryolunun iki tarafında yirmişer kilometrelik alan içerisinde bulunan madenleri işletebilecekti. Musul’dan geçmesi öngörülen demiryolu hattında zengin petrol yatakları vardı ve buradaki petrolün sultanın mülkiyetinde olduğu hatırlatılmak istenmiş olabilir.[36]
5 Mart 1903’te Deutsche Bank’ın yaptığı mali ve idari hazırlıklardan sonra Osmanlı Devleti ile Almanların “Anadolu Demiryolları Kumpanyası” arasında 5 Mart 1903’te Bağdat Demiryolu Antlaşması yapılmıştır.[37] Bu anlaşmanın petrol kaynakları ile ilgili maddesinde, demiryolunun geçeceği devlete ait olan toprakların mülkiyeti imtiyaz sahiplerine bedelsiz devredilecekti.[38] Bu madde de Sultan II. Abdülhamit’in Musul petrollerini korumak için 3. iradeyi çıkarmış olduğunu göstermektedir.
Mezopotamya petrollerini işletilmek üzere, II. Abdülhamit,  Japon hükûmetinden petrol uzmanı istemiştir. Japonya’nın Şubat 1904’te Rusya ile savaşması ve bu ülkeyi yenmiş olması, II. Abdülhamit’in bu talebini belirleyen bir unsurdur. Yine II. Abdülhamit’in sırdaşı Arap İzzet Paşa’nın Amerikalı şirketler ve Deutch Bank yetkilileri ile görüşmesi bu arayış girişimin bir diğer örneğidir. [39]
1908’de İttihat ve Terakki Partisinin iktidara gelmesiyle beraber Hazine-i Hassa tasarrufunda bulunan mülkler ve haklar petrol arama izni de dahil olmak üzere Hazine-i Hassadan alınıp Devlet Hazinesine devredilmiştir. Musul ve Bağdat vilayetleri içindeki petrol hakları da buna dâhil edilmiştir.
II. Abdülhamit 9 Eylül 1908 tarihli irade ile[40] Hazine-i Hassa’ya ait bir kısım mal ve gelirleri Maliye Hazinesine devretmiştir. Bu devir iki yoruma neden olmuştur; birincisi II. Abdülhamit millete karşı alicenaplık göstermiş ve Meşrutiyet’in ilanı karşısında iyi niyetini bu hareketiyle teyit etmişti; ikincisi ise, İttihat Terakkinin baskısıyla mal varlığını millete iade etmeye mecbur olmuştu.[41]
Bir dönem Maliye Bakanlığı Hukuk Müşavirliği yapmış olan Vasfi Şenözen bu devir için, “Bu irade ve devir işlemleri keyfiyeti o tarihlerde iki zıt propagandaya zemin teşkil etmişti. Saray mensuplarının beyanına ve meşrutiyeti kazanmış devrimci zümrenin de onları zahiren doğrulamasına göre, Abdülhamit millete karşı bir cemile ve alicenaplık göstermiş ve Meşrutiyet’i iade yolunda sabit olan iyi niyetini bu hareketiyle de teyit ve tahkim etmiştir. Devrimcilerin özel nitelikteki demeçlerine göre ise, Abdülhamit kendileri tarafından manevi bir tazyik altında bulundurulmuş, Meşrutiyet gibi bu malları da millete geri vermeye mecbur edilmiştir. Bu ifade ve beyanların gerçek durumla ilgisi yoktur. Meselenin iç yüzü Emlak-i Hümayun idaresinin o sıralarda bir milyon kadar biriken borçlarını ödemekten aczi tahakkuk ettiğinden, bunun hükûmetçe Osmanlı Bankasından yapılacak bir istikrazla ödenmesi ve buna karşılık olmak üzere Hazine-i Hassa mal ve gelirlerinden bir miktarın Maliyeye devredilmesi takarrür ettirilmiş bulunmasından ibarettir.[42] yorumunu yapmaktadır.
Şenözen, yurt dışında yaşayan vârislerin II. Abdülhamit’in Jön Türk inkılabının yarattığı bir müsadereye boyun eğerek bu iradeyi çıkardığı şeklindeki zihniyet ve tesirin etkisiyle hareket ettiklerini ve açtıkları miras davalarına da bunun yansıdığını ifade etmektedir.[43]
II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi üzerine yerine padişah olan Sultan Reşat’ın imzasıyla Hazine-i Hassa varlıklarını Devlet Hazinesine aktaran 5 Mayıs 1909 tarihli yeni bir ferman çıkarılmıştır. Bu ferman[44], ileride Mezopotamya petrollerine yönelik hukuki tartışmaların çıkmasına zemin hazırlamıştır; gerek İttihat ve Terakki Parti’sinin iktidara gelmesiyle alınan kararda ve gerekse padişah fermanında bu mal varlıklarının bedelli veya bedelsiz olarak devredildiğine ilişkin bir belge düzenlenmemiştir. Ayrıca Defter-i Hakanî kayıtlarında ve tapu kayıtlarında bu mal varlıklarının Devlet Hazinesi’ne aktarılmasıyla ile ilgili düzenlemelerin yapılmadığı ortaya çıkmıştır.[45]
 
Sultan Mehmet Reşat’tan sonra tahta çıkan Vahdettin, 8 Ocak 1920 tarihli çıkardığı bir kararname ile önceden iradelerin millete devrettiği emlak, arazi ve imtiyazları tekrar Hazine-i Hassaya devir ve iade etmiştir[46]. Bu kararname,  TBMM’nin açılmasıyla beraber çıkarılan 7 Haziran 1920 tarih ve 7 sayılı Kanun ile hükümsüz bırakılmıştır.[47]
I. Dünya Savaşı sonunda II. Abdülhamit’e ait olan arazinin çok büyük bir kısmı artık söz konusu topraklar Osmanlı sınırlarının dışında kalmıştı. Öte yandan bu toprakların hariçte kaldığı 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’yla Osmanlı yönetimi tarafından da kabul edilmişti.[48] Sevr Antlaşması’nın 240. Maddesi ile II. Abdülhamit’in Osmanlı Devleti’nden ayrılıp başka devletlerin mülkiyetlerine geçen varlıklarının bu topraklarda kurulan devletlere bedelsiz intikal edecekleri hükmüne bağlanacaktı.[49]
II. Abdülhamit’in otuz iki mirasçısının ortak olduğu Hirsch Ltd. ve Central Mining and Investment Company isimli şirketlerin adına Albay Edwards, Aralık 1920’de İngiltere Dışişleri Bakanlığına başvurarak Mezopotamya petrollerinin II. Abdülhamit’in özel mülkü arasında olduğunu bildirmiş ve İttihat ve Terakki hükûmetinin bu ayrıcalığı Devlet Hazinesine aktarma kararının geçersiz olduğunu ileri sürmüş, mirasçıların haklarının tanınmasını talep etmiştir.[50]  Albay Edwards Mart 1921’de yeniden İngiltere Dışişlerine başvurarak mirasçıların haklarının tanınması durumunda, bu petrollerin İngiltere çıkarları doğrultusunda işletileceği vaadinde bulunduklarını ve mirasçıların bu ayrıcalık için 10 milyon sterlin harcamaya hazır oldukları da bildirilmiştir.[51]
İngiltere Dışişleri Bakanlığı, mirasçıların taleplerine ümit vermekten kaçınmakla beraber Türk Petrol Şirketinin ayrıcalıklarının Amerika tarafından kabul edilmemesi hâlinde bu meseleyi devreye sokmayı planlamıştır.[52]
Mirasçılar, 1922 yılında Abdülhamit’in özel dişçisi olarak bilinen Sami Günzberg’in[53] aracılığıyla I. Dünya Savaşı ile kaybedilen topraklardaki mülkiyet haklarını geri almak için, işgal dönemi İngiliz istihbarat subaylığı yapan John Bennet’la anlaşmışlardır[54]. John Bennet anılarında mirasçıların haklarının temsiliyle ilgili olarak şunları ifade etmektedir: “22 Nisan 1922’de yirmi iki vâristen on dokuzunun tüm haklarını, Abdülhamit’in Malvarlığı Anonim Şirketine[55] devrettiğine dair mukavele imzaladım; karşılığında da hisse senetlerini aldım. Transfer kayda değer bir avans aldıklarında kesinleşecekti.[56]
Bennet, Jhon de Kay[57] ile beraber mirasçıların haklarının elde edilmesi ve özellikle petrol hisselerinin yeniden kazanılması için faaliyet göstermişlerdir. Bu faaliyetleri dünya kamuoyunun konuya ilgisini çekmek, Amerika ve İngiltere’nin yönetim düzeyinde ve sermayedarların desteğinin aranması oluşturmaktadır. Jhon De Kay, bunun için Amerikalı ünlü avukat Irwin Untermyer ile bağlantı kurmuştur. Untermyer, mirasçıların haklarıyla ilgili önce basının dikkatini çekmiş; Lozan Konferansı sürecinde İsmet Paşa ile görüşmüştür. İsmet Paşa’yı 29 Aralık 1922 tarihinde ziyaret eden Untermyer, Abdülhamit’in vârislerinin haklarının korunmasıyla hem Türkiye hükûmetinin gelir elde edeceğinden hem de Musul Meselesi’nde Amerika’nın desteğinin sağlanacağından bahsetmiş ve İsmet paşa’yı ikna etmeye çalışmıştır[58]. İsmet Paşa, bu görüşmeyi Ankara’ya iletmiş ve TBMM hükûmetinin, mirasçıların şerî mahkeme tarafından kabul edilen haklarını onaylaması durumunda, mirasçıların Türk uyruğunda olması nedeniyle, söz konusu mal varlığının yine kendilerine dönmüş olacağına dikkati çekmiş ve mirasçıları destekleyen Amerikan grubunun TBMM hükûmetine hem gelir üzerinden yüzde vermeye hem de hisse senetlerinin önemli bir bölümünü vermeye hazır olduklarını belirtmiştir. Bu durumda petrol bulunan arazilerin Türk egemenliğinden çıksa bile Türk uyruklu vatandaşların yararlanması sağlanmış olacaktı[59].
Ankara hükûmeti, İsmet Paşa’ya, Abdülhamit’in vârislerinin “ulusal sınır dışında kalan emlak ve arazilerde haklarının kabul edilmesini ancak ulusal sınırlar içindeki arazi ve mülkler üzerindeki haklardan vazgeçilmesi şartıyla” kabul edilebileceği cevabını vermiş ve Musul’un ulusal sınırlar içinde olduğundan petrol haklarıyla ilgili şimdilik yükümlülük altına girilemeyeceğine işaret etmiştir. Ankara hükûmeti, İsmet Paşa’dan Avukat Untermyer’ın Musul’un Türkiye’ye iadesi için Amerikan hükûmetinin destek vereceğine dair ifadelerinin Lozan’daki Amerikan heyeti tarafından doğrulanıp doğrulanmadığının öğrenilmesini istemiştir[60]. Konuyla ilgili Amerikan hükûmetinin bir girişimi olup olmadığı bilinmemekle beraber Bennet anılarında bu desteğin beklenildiği gibi gerçekleşmediğinden bahsetmektedir.[61]
Lozan Konferansı süresince Türk Hükûmeti, Türkiye’den toprak edinen devletlerin, bu topraklarda Hazine-i Hassa ya da Osmanlı Devleti adına kütüğe kayıtlı her türlü taşınır ve taşınmaz malları bedelsiz olarak edinmiş sayılacaklarına ilişkin hükmünden “Hazine-i Hassa” ifadesinin çıkarılmasını sağlamaya çalışmışsa da İtilaf Devletleri bu fikre yanaşmamışlardır.[62]
İtilaf Devletleri II. Abdülhamit’in mallarının haksız kazanç olduğu gerekçesiyle devlet hazinesine katıldığını, gerçekten de bu malların devlet hazinesinden elde edilen paralarla oluşturulduğunu dolayısıyla şahıs malı olarak değil, devlet malı olarak değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmüşlerdir. Türk tarafı ise devrin doğru olduğunu ancak vârislerin dava açtığını ve ilk derece mahkemesi yargıçlarının onlardan yana karar verdiğini belirtmiştir.[63]
Türk hükûmetinin tüm gayretlerine rağmen, Lozan Antlaşması’nın da 60 ve 65. maddeleriyle de kabul edildiği üzere Osmanlı Devleti’ne ait mallar ve padişah iradeleriyle devlet hazinesine aktarılan Hazine-i Hassa malları, bedelsiz olarak ardıl devletlere bırakılmıştır. İtilaf Devletleri’nin tutumunu ise mirasçıların haklarını mal varlıklarının bulunduğu ülkelerin mahkemeleri aracılığı ile çözmeleri ve kazanma şansları olmadıkları hatta davaların kabul edilmesinin bile çok düşük olasılık olduğu şeklinde ifade etmek mümkündür.
Bunun üzerine, vârisler, Türk Petrol Şirketine başvurarak Abdülhamit’in vârislerinin haklarını şirkete devretmelerinde yasal bir engel olup olmadığını sormuşlar; İngiliz tarafının, “Abdülhamit’in vârislerinin hakları diye bir şeyin varlığı kabul edilmediğine göre devredilecek bir hakkın olmadığı[64] cevabıyla karşılaşmışlardır.
Lozan sonrasında Osmanoğlu ailesine çeşitli İngiliz şirketleri ve sermayedarı tarafından teklifler yapıldığını, bir kısmının parasal nedenlerle bu tekliflere cevap verdiklerini, Halife Abdülmecit Efendi’nin bu girişimleri kontrol altına almak ve Ankara hükûmetinin tepkisini çekecek hareketleri engellemek için faaliyet gösterdiğini görmekteyiz.[65]
3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılması ve Osmanoğlu ailesinin yurt dışına çıkarılması ile ilgili 431 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, Osmanoğullarının millî sınırlar içindeki durumu şöyle karara bağlanmıştır: “Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dâhilindeki tapuya merbut emvali gayrimenkulleri millete intikal etmiştir.[66]
Bundan sonra Osmanoğlu ailesi Türkiye dışındaki mal varlıklarına yeniden sahip olabilmek için Abdülhamit soyundan gelenler ”Hamit kolu”, Abdülmecit soyundan gelenler ise “Mecit kolu” etrafında iki koldan, sermayedarlar ve şirketler aracılığıyla hukuki mücadelelerini sürdürmüşlerdir.  Zaman zaman aile arasında ödemeler ve bu ödemelerin dağıtılması konusunda önemli anlaşmazlıklar da meydana gelmiştir.[67]
Osmanoğlu ailesi, Irak petrollerinde sahip oldukları hakların sağlanması için hem Irak[68]  hem de  İngiltere hükûmeti[69]  ile görüşmelerini sürdürmüş, taleplerini defalarca dile getirmişlerdir. Ancak bu girişimler başarılı olmamıştır.
Diğer taraftan pek çok şirket veya sermayedar mirasçıların peşini bırakmamış, Orta Doğu’daki Osmanlı ailesine ait mülklerin ve petrol haklarının elde edilmesi için çeşitli davalar açmış ve çeşitli petrol şirketleriyle görüşmüşlerdir. [70]
Daha sonra ailenin hisselerinin bir bölümü British Petroleum Company’e satılmıştır.[71] Murat Bardakçı; “British Petroleum Company’nin aileye yaklaşık 20 yıl ödeme yaptığını, ödemelerin 1948 yılında adresin belli olmadığı gerekçesi ile bir bankaya yatırıldığını ve 1949’da da ödemelerin durduğunu” söylemektedir. [72]  British Petroleum Company ile aile arasında yazışmalar 1951 yılında kesilmiştir. Ancak ailenin konuyla ilgili davaları hâlihazırda devam etmektedir.[73]
İngiltere hükûmeti, II. Abdülhamit’in vârislerinin talepleri ve sahip oldukları mülklerin dökümü hakkında bilgi edinmek üzere Türk hükûmeti ile görüşmelerde bulunmuştur[74].
Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Fethi Okyar ile İngiliz hükûmeti arasında bu konu hakkında geçen yazışma, Türkiye’nin tutumunu belirlemesi açısından önemlidir. Bu yazışmada, Fethi Bey şunları ifade eder: “Sultan Abdülhamit’in Türk vârislerinin taleplerinin, Ekselanslarının menfaatlerini Türk olmayan şirketlere devrettikleri ölçüde ilgilendirmektedir. Bu konuda Ekselansları ile aynı görüşte olmadığımı söyleyebilir miyim? Benim daha önce Ekselanslarına belirtmekten şeref duyduğum şey gerçekte bazı vârislerin kendi taleplerini takip etmek için Türk şahıslar veya şirketler ile düzenleme yapmaya zorlanmalarıdır. Bu düzenlemeler sadece vârislerin haklarına sahip çıkmak amacıyla yaptıkları düzenlemelerdir. Bu durumda Türk hükûmeti, vatandaşlarını korumaktan başka bir şey yapmadı. Daha da ötesi hiçbir Türk vârisin haklarını yabancılara devretmedikleri gerçeğini açıkça vurgulamak istiyorum. Mülkiyet kayıtlarını incelenmesi durumunda bu görülecektir. Her şeyden önce Lozan Antlaşması imzalandığında bile Irak tam bağımsız değildi ve manda yönetimi altında olmasına rağmen siz Ekselanslarının Irak’ın hâlihazırda ayrı bir ülke olduğunu iddianız vardı. Uluslararası hukukun ilkelerine aykırı olan bu yorumu kesinlikle kabul etmeyeceğimi ekselanslarının dikkatine sunarım. Üstelik manda yönetimindeki toprakların tanınmış olması ve Lozan Antlaşması’ndan sonra olduğu gibi Irak’a devredilmesi gerçeği Lozan Antlaşması’nı imzalayan İngiltere hükûmetinin sorumluluğunu hiçbir şekilde azaltamaz. Bu durumda Ekselansları 30 Haziran 1930 tarihinde Irak ve İngiltere arasında yapılan müttefik antlaşmasının belirli maddelerine benim dikkatimi çekmektedir. Cevaben Türkiye bu antlaşmayı imzalamadığı için bu antlaşmanın şartlarının Türkiye’yi bağlamayacağını ifade etmek isterim. Irak hükûmeti, 15 Mart 1927 tarihli Kanun yürürlüğe konduğunda bildiğim kadarıyla İngiliz hükûmeti bu konunun sonucunu ilgilendiren temsil hakkını kullanmadı. Bu sessizlik benim görüşüme göre Irak’taki manda yönetiminin sahibi devlet konumunda İngiltere için bir hatadır. Lozan Antlaşması’yla hakların tamamının korunacağı anlayışıyla İngiltere hükûmeti bu hakların korunacağını deruhte etti. Sonuç olarak İngiltere hükûmeti bu konuda hatalı olup Türk hükûmeti vârislerin haklarını desteklemekle haklıdır. Lozan Antlaşması’nın 60. maddesi konunun tek temel kaynağı olmasa da iddiaların temelini oluşturmaktadır. Lozan’ın 60. maddesinin yorumunda iki ülke anlaşamazsa yapılacak en iyi şey antlaşmanın müzakere tutanaklarına başvurmaktır. Bu şekilde çözüme erişilmediği takdirde izlenecek yol, ihtilafı hakem kararına götürmektir.[75]  
Özetle Türk hükûmeti, Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı ailesinin haklarını desteklemektedir ve bu tavrının yasal dayanağını ise Lozan Antlaşması kararları oluşturmaktadır.
Abdülhamit’in vârislerinin haklarını temsil edenlerden biri olan Dr. Sami Günzberk’in -ki kendisi bir yandan da Türk hükûmetinin resmi sözcüsü sıfatıyla İngiltere ve diğer ülkelerden Türkiye’ye kredi sağlanması için girişimlerde bulunmuştur- İngiltere hükûmetine başvuruda bulunduğunu ve İngiltere hükûmetinin bu kişinin güvenilirliği ile ilgili şüphelere sahip olduğunu görmekteyiz.[76]
Mirasçıların, Türk hükûmetine ve TBMM’ne yaptıkları başvurular ve bu yönde açtıkları davaların gidişatı çok olumlu seyretmemiştir. [77] Aile, Osmanlı dönemi Musul petrollerinde kimi şahıslara tanınan imtiyazların Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmesini emsal göstererek kendi haklarının tanınmasını talep etmişlerdir. [78]
Mirasçıların petrollerle ilgili hisselerini devretmeleri karşılığında ödeme yapılması için pek çok girişimcinin devreye girdiğini ve çoğunun da hüsranla sonuçlandığı görülmektedir.[79]
 
II. Abdülhamit’in Mezopotamya/ Musul Petrollerini Neden Kişisel Mülkü Hâline Getirdi?
1877 yılında Hazine-i Hassa mülklerinin sayısı ve arazilerinin yüzölçümü artmış, bu arazilerin önemli bir kısmını da Mezopotamya bölgesi oluşturmuştur. Mezopotamya bölgesindeki arazilerin önemli bir kısmı Bağdat ve Musul vilayetindeki petrol ve gaz kuyularıdır.[80] II. Abdülhamit zamanında padişah adına Bağdat, Basra ve Musul’da tapulanan toplam arazi miktarı 26.854.598’dir. Bunun, 17.770.368’i Musul’dadır.[81] 
II. Abdülhamit’in Mezopotamya petrollerini şahsi mülkü hâline getirmesini Murat Bardakçı “şahsi ihtirasla değil, siyasi çıkarlarla”[82] ifade etmekte; Hikmet Uluğbay ise “petrole yönelik ulusal bir politikasının olmadığı, bu konuda kişisel tercihleri olduğu”[83] şeklinde yorumlamaktadır.[84]
Arzu Terzi, II. Abdülhamit zamanında padişah adına tapulanan arazi yani Bağdat, Basra ve Musul toplamı 26.854.598[85] dikkate alarak şu yorumu yapmaktadır: “…Güvenliğin zayıf, halkı içinde Türk unsurun daha az yaşadığı ve özellikle yabancı devletlerin ilgilendiği yerlerin seçilmesi gibi bir stratejinin uygulandığını düşündürmektedir. Bununla birlikte bütün alınan arazilerin neredeyse bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni çevrelediği de açıkça görülmektedir.”[86]
II. Abdülhamit Mezopotamya petrollerini şahsi mülkü hâline getirerek stratejik bir adım atmış ve böylece petrole yapılabilecek dış müdahalelerin önünü kesmeyi amaçlamıştır. Üstelik II. Abdülhamit’in şahsi mülkü hâline getirdiği arazi arasında, Van vilayeti Bargiri kazası neft madenleri, Suriye vilayeti dâhilindeki asfalt ve petrol madenleri de bulunmaktaydı.
 
Sonuç
 
II. Abdülhamit’in Mezopotamya petrolleriyle ilgili mirası konusunun bir sorun olarak devam etmesi, çok yönlü ve içinden çıkılmaz diplomatik bir siyasi sürecin sonucudur. II. Abdülhamit’in vârisleri, Musul petrollerinde sahip oldukları hakları önce İngiltere, Irak ve Türkiye ile yapılan görüşme ve başvurularla elde etmeye, sonra sahip oldukları petrol imtiyazlarını yabancı petrol şirketlerine devrederek maddi kazanç sağlamaya çalışmışlardır. Halifeliğin kaldırılmasıyla beraber ülke dışına çıkarılan Osmanoğlu ailesinin biraz da maddi yoksunluklar nedeniyle yaşadıkları sıkıntılar; onları, yabancı şirketlerin ve şahsi girişimcilerin, fırsat düşkünlerinin hedefi hâline getirmiştir.
Osmanlı ailesinin miras haklarını resmî düzeyde tanımak istemeyen İngiltere, çeşitli girişimciler vasıtasıyla da bu hakların İngiliz vatandaşlarının kontrolüne geçmesine sıcak bakmış görünmektedir. Diğer taraftan Türk hükûmeti, Türk vatandaşlarının haklarının korunması çerçevesinde meseleye yakın; yeni bir yönetim kurmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyeti çerçevesinde ise mesafeli bir tutum sergilemiştir. Osmanlı döneminde kazanılmış mülk ve imtiyaz haklarının Lozan Antlaşması’nın ilgili maddelerinde koruma altına alındığı gerçeğinden hareketle gerek İngiltere gerek Türkiye, Osmanlı vârislerinin Musul petrolleriyle ilgili taleplerine karşı siyasi bir tutum izlemiştir. Osmanlı’dan ardıl devlete yani Irak’a devredilen petrol kaynaklarının egemenlik ve kullanım hakkının, uzun yıllar boyunca İngiltere denetimde kaldığını ve İngiltere’nin bu kaynakları paylaşmaya veya asıl sahiplerine iadeye yanaşmadığı bilinen bir gerçektir. Büyük güçlerin ittifakla Musul petrollerine yönelik izledikleri politikaları, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi yalnızlığına rağmen ürettiği politikalar, bertaraf etmeye yetmemiştir. Ancak konuyla ilgili cevaplanması gereken en kritik soru şudur: II. Abdülhamit’in Mezopotamya -Özel Olarak Musul- petrolleri üzerindeki kişisel mülkiyet hakkı daha önce andığımız hukuki belgelere ve anlaşma hükümlerine göre, kişisel mülkiyet olma durumunu kaybettiyse neden başta İngiltere’den olmak üzere pek çok uluslararası şirket mirasçılardan bu hakları devralmak için girişimde bulunmuştur? Üstelik bu şirketlerin; mirasçılara bu hakların bedeli olarak yıllarca ödeme yapmış olması, cevaplandırılması gereken bir diğer sorudur.
Diğer taraftan, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine Ankara Antlaşması görüşmelerinin devam ettiği süreçte ve antlaşmanın imzalanması sonrasında, Musul vilayeti dâhilinde Osmanlı Devleti döneminde elde edilen petrol imtiyazlarının tasdik ve kabulü için kimi şahıs ve ortakların yaptıkları başvurular kabul edilmiştir.[87] Burada sorulması gereken; Osmanlı ailesinin II. Abdülhamit’in mirasçılarının Musul petrolleri üzerindeki haklarının tanınması için Türk hükûmetine yaptıkları başvurular ve açtıkları davalar neden olumlu sonuçlanmamış, kabul görmemiştir? Bu sorunun cevabını belirleyen en önemli durum, mirasçıların hak talep ettiği toprakların Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları dışında kalmış olmasıdır. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’nin kabul edeceği bir kararın yaptırımı söz konusu olabilecek midir?
Başta Musul petrolleri olmak üzere Mezopotamya petrollerinin imtiyaz hakkı, ekonomik olmaktan öte siyasi bir sorundur.  Hâlihazırda Musul Meselesi’nin siyasi bir sorun olarak Türk dış politikasında yerini koruyor olması da dikkati çekici bir durumdur.
Bugün Kuzey Irak ve Suriye’deki gelişmeler düşünüldüğünde II. Abdülhamit’in bu bölgedeki kimi arazi ve petrolü kişisel mülkiyeti hâline getirmesinin, çok stratejik ve derin bir siyasetin sonucu olduğu görülmektedir.
Diğer taraftan Sultan II. Abdülhamit tarafından oluşturulan petrol haritası dikkate alındığında ise Türkiye dâhilindeki ve Türkiye’nin güney sınırındaki bölgede yer alan petrol alanları ayrılıkçı siyasi bir oluşumun hedeflediği coğrafyayı işaret etmektedir: “Kürdistan”.
Bu noktada, Türkiye’nin içinden geçtiği kritik süreci petropolitik açısından bir daha okumakta fayda vardır.
 

Kaynakça

1.     “4 Büyükler Kuzey Irak Petrolü İçin SırayaGirdi”, www.enerjienstitusu.com, 7Ağustos 2012.

  1. “Enerjide Yeni Oyuncu Kuzey Irak”, www.enerjienstitusu.com, 2 Temmuz 2012.
  2. “Günde 1 Milyon Varil Kürt Petrolü Türkiye’ye Akacak”, Milliyet, 31 Temmuz 2012.
  3. “Kürt Petrolünün Boru Hattı Hangisi?”, Hürriyet, 10 Ağustos 2012.

5.     Abdurrahman Şeref Efendi(1985), Coğrafya-i Umumi,İstanbul.

  1. Bali, Rıfat N.(2007), Sarayın ve Cumhuriyet’in Dişçibaşısı Sami Günzberg, İstanbul: Kitabevi Yayınları.

7.     Bardakçı, Murat(1991), Son Osmanlılar (OsmanlıHanedanının Sürgün ve Miras Öyküsü), İstanbul, Gri Yayınları.

  1. Bardakçı, Murat(2008), Son Osmanlılar Osmanlı Hanedanının Sürgün ve Miras Öyküsü, İstanbul, İnkılap Kitabevi.

9.     Bayatlı, Nilüfer(1999), XVI. Yüzyılda MusulEyaleti, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

10.  Baykara,Tuncer(1988), Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş, Ankara, Türk KültürünüAraştırma Enstitüsü.

  1. Bennet, Jhon Godolphin(2006), Tanık (Bir Arayışın Hikâyesi), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.

12.  Bozdağ,İsmet( 1975), Abdülhamit’in Hatıra Defteri, İstanbul.

  1. Can, Bilmez Bülent(2000), Demiryolundan Petrole Chester Projesi (1908–1923),İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları.

14.  Düstur,II. Tertip, C. 5.                                                                    

15.  Earle,Edward Mead(1972), Bağdat Demiryolu Savaşı, İstanbul, Milliyet Yayınları.

16.  Ediger,Volkan Ş.(2005), Osmanlı’da Neft ve Petrol, ODTÜ Yayınları.

  1. Ertaş, Şeref Ertaş(1981), “Bağımsızlığımızı Sağlayan Kanunlar ve Bugün”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, s. 73-100.
  2. Evliya Çelebi Seyahatnamesi(2010), 4. Kitap, C. 4, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.

19.  Gündüz,Ahmet(2003),  Osmanlı İdaresinde Musul(1523-1639), Elazığ, Fırat Üniversitesi Basımevi.

20. http://www.investpromo.gov.iq/index.php?id=41 (Erişim tarihi: 10 Şubat 2013)

  1. İbn-i Batuta(2005), Büyük Dünya Seyahatnamesi, İstanbul, Yeni Şafak Kültür Armağanı.
  2. Karakuş, Erdoğan(2004),İngiliz Belgelerinde İkinci Dünya Savaşı Öncesi Türk-İngiltere İlişkileri (1938–1939) , Ankara, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları.

23.  Kaymaz,İhsan Şerif(2003),  Musul Sorunu, Petrolve Kürt Sorunları ile Bağlantılı Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme, İstanbul, OtopsiYayınları.

24.  Kent,Marian(1976), Oil and Empire, British Policy and Mezopotamian Oil 1900-1920,Barnes and Noble Boks.

  1. Koçak, Cemil(1990), Abdülhamit’in Mirası, İstanbul, Arba Yayınları.
  2. Longrigg, Stephen Hemsley(1968), Iraq 1900 to 1950, A Political,Social and Economic History, Oxford University Pres.
  3. Longrigg, Stephen Hemsley(1968), Oil in the Middle East, Its Discovery and Development, Oxford University Pres.
  4. Meray, Seha L.(2001), Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler, cilt:3, İstanbul, 2001.

29.  Ortaylı,İlber(1983), Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul, KaynakYayınları.

30.  OsmanlıDöneminde Irak, Plan, Fotoğraf ve Belgelerle(2006), (Ed. Cevat Ekinci),İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı ArşiviDaire Başkanlığı Yayınları.

31.  Öke,Mim Kemal(1995), Musul-Kürdistan Sorunu (1918-1926), İstanbul, İz Yayıncılık.

  1. Öztürk, İbrahim Sadi(2007), Sevr Antlaşması Tam Metin, Ankara, Fark Yayınları.

33.  Özyüksel, Murat(2001),“Abdülhamit Dönemi Dış ilişkiler” - TürkDış Politikasının Analizi, Derleyen: Faruk Sönmezoğlu, İstanbul, DerYayınları.

34.  Pakalın,M. Zeki(1940), Son Sadrazam ve Başvekiller, C. II., İstanbul, AhmetSait Matbaası.

35.  Süslü,Azmi(Temmuz 1983), “Osmanlı İmparatorluğu’nu Paylaşma Projeleri 1807-1812”, Belleten, C.XL VII,Sayı:187, ss.746-774.

36.  Şenözen,Vasfi(1982), Osmanoğulları’nın Varlıkları ve II. Abdülhamit’in Emlaki, Ankara, TürkTarih Kurumu Yayınları.

  1. Şimşir, Bilal N.(1990), Lozan Telgrafları, C. I-II, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

38.  T.C.B.C.A.,“Irak petrolleri ortaklarından MahmutDemirhan’ın başka bir ortağının vâris bırakmaksızın ölmesiyle %50 hissenindevlete kaldığını bildiren mektubu”, Tarih: 4.7.1945, Dosya No: 436298M, FonKodu: 30..10.0.0, Yer No: 259.747..44.

39.  Terzi,Arzu( Şubat 2013), “Abdülhamid Petrolleri Kimlerden Nasıl Korudu?”, Derin Tarih,Sayı 11, s. 76-81.

40.  Terzi,Arzu(2003), Arzu Terzi, “Bağdat- Musul Petrolleri Üzerine Bir Değerlendirme”,Irak Dosyası II, İstanbul, s. 347-360.

41.  Terzi,Arzu(2007), Bağdat-Musul’da Paylaşılamayan Miras: Petrol ve Arazi(1876-1909),İstanbul, Truva Yayınları.

42.  Tripp,Charles (2002), A History Of Iraq, Cambridge University Press, 2002.

43.  TürkiyeCumhuriyeti Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi(T.C.B.C.A),  “Bağdat,Basra, Musul ve Kerkük hududu dâhilinde petrol arama iznine sahip MahmutDemirhan’ın haklarının Irak nezdinde takip edilmesine dair yazışmalar”,Tarih: 26/7/1946 Dosya:402A254 Fon Kodu: 30..10.0.0 Yer No:226.522..15.

  1. U.S. Energy Information Administration (EIA), Country Analysis Brief: Iraq, International Energy Statistics, August 1, 2010.

45.  Uluğbay,Hikmet(2003), İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Petropolitik, Ankara, Ayraç Yayınları.

46.  Uluğbay,Hikmet(2008), İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Petropolitik, Ankara, De KiYayınları.

47.  Ülman, Haluk(2002), I. Dünya Savaşı’na Giden Yol ve Savaş,Ankara, İmge Kitabevi.

48.  YeniGazete, “Musul Petrolleriyle İlgili Bir Dava”, 22 Kasım 1948, s. 1-4.




[1] Bildiri olarak II. Abdülhamit’ten Günümüze Ortadoğu Politikası Sempozyumu’nda sunulmuştur. 16 Şubat 2013,  İstanbul, Fırat Kültür Merkezi.

[2]Kürt Petrolünün Boru Hattı Hangisi?”, Hürriyet,10 Ağustos 2012.

[3] U.S. Energy Information Administration (EIA),Country Analysis Brief:Iraq, International Energy Statistics, August 1, 2010.

[4] “4 Büyükler Kuzey Irak Petrolü İçin Sıraya Girdi”, www.enerjienstitusu.com, 7 Ağustos 2012.

[5] “Enerjide Yeni Oyuncu Kuzey Irak”, www.enerjienstitusu.com, 2 Temmuz 2012.

[6] “4 Büyükler Kuzey Irak Petrolü İçin Sıraya Girdi”, www.enerjienstitusu.com, 7 Ağustos 2012.

[7] http://www.investpromo.gov.iq/index.php?id=41 (Erişim tarihi:10 Şubat 2013)

[8] http://www.petrol.com.tr/TR/HaberDetay.aspx?ID=24&IcerikID=94(Erişim tarihi:10 Şubat 2013)

[9] “Günde 1 Milyon Varil Kürt Petrolü Türkiye’ye Akacak”, Milliyet, 31 Temmuz 2012.

[10] Abdurrahman Şeref Efendi, Coğrafya-i Umumi, İstanbul, 1895, s.195; Mim Kemal Öke, Musul-Kürdistan Sorunu (1918-1926), İstanbul, İz Yayıncılık , 1995, s.13; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1988, s.136-139; İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu, Petrol ve Kürt Sorunları ile Bağlantılı Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme, İstanbul, Otopsi Yayınları, 2003, s.20-21; Nilüfer Bayatlı, XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1999, s.33-138; Ahmet Gündüz, Osmanlı İdaresinde Musul (1523-1639), Elazığ, Fırat Üniversitesi Basımevi, 2003,  s.233-252;  Arzu Terzi, Bağdat-Musul’da Paylaşılamayan Miras: Petrol ve Arazi(1876-1909), İstanbul, Truva Yayınları, 2007,s.44.

[11] İbn-i Battuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, İstanbul, Yeni Şafak Kültür Armağanı,2005, s.170-171; Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 4. Kitap, C. 4, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2010, s.352.

[12] Volkan Ş. Ediger, Osmanlı’da Neft ve Petrol, ODTÜ Yay., 2005, s.1.

[13] V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s.119.

[14] Bu fermanın tarihi kimi kaynaklarda 1639 olarak da yer almaktadır. bk. Hikmet Uluğbay, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Petropolitik, Ankara, Ayraç Yay., 2003, s.26.

[15]Arzu Terzi, “Bağdat-Musul Petrolleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Irak Dosyası II, İstanbul, ss.348; V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s.31; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, s. 26,35; S. H. Longrigg, Oil in the Middle East, Its Discovery and Development, Oxford University Press, 1968, s.14.

[16] Bunlar; 1842’de kurulan Maadin Hümayun Meclisi, 1858’de kurulan Orman ve Maadin Mektebi, 1861 ve 1868’de çıkarılan Maadin Nizamnameleridir. bk. V.Ediger, Osmanlı’da Neft…, s. 86-91.

[17] Özellikle 1868 tarihli Maadin Nizamnamesi’nin arama ruhsatları ile ilgili kararlarından bazıları şöyledir: Arama ruhsatlarının 1 yıl süreyle verileceği, uzatma talebinde bulunulması hâlinde 6 ay dada uzatılabileceği; ruhsat sahibinin 6 ay içinde faaliyete başlaması aksi hâlde ruhsatın başka kişiye devri mümkün olacaktı(Madde 15-16). Arama ruhsatlarının hükûmetinin izni olmadan bir başka kişiye devredilemeyeceği(madde 17), ayrıca bir yerde aynı maden için bir başkasına ruhsat verilmeyeceği(madde 18) bk. V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s.90.

[18] Bazı kaynaklarda Mendeli, Mandali-Mendali ya da Mendelli olarak geçmektedir bk. V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s. 132; S.H.Longrigg, Oil in the…, s.14.

[19] V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s.133; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, s.34; M.Zeki Pakalın, Son Sadrazam ve Başvekiller, İstanbul, 1940, C.II, s.298.

[20] H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, s.35, 44; M. Kent, Oil and Empire, British Policy and Mezopotamian Oil 1900-1920, Barnes and Noble Boks, 1976, s. 216; Charles Tripp, A History Of Iraq, Cambridge University Press, 2002, s. 16; B. B. Can, Demiryolundan Petrole Chester Projesi (1908–1923), İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, s.103.

[21] A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s.178.

[22] A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s.179.

[23] A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s.1179-180.

[24] Bu şirketler: Cyprus Oil Thrust, Syria Expolaration Company, The Consalidatet Oilfields of Syria, British Otoman Oil Syndicate, Anglo-Ottoman Oilfields Limited,Bagdad-Bassrah Concension SyndicateLimited, Eastern Petroleum Company, Gemsa Syndicate. bk. V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s. 285; A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s. 183-204.

[25] II. Abdülhamit’in babası Sultan Abdülmecit tarafından emlak-i hümayun ve havass-ı hümayun Maliye hazinesine devredilmiş; Sultan Abdülaziz bu düzenlemeyi değiştirmemiş, Sultan V. Murat da bu yolda bazı terk ve teberrularda bulunmuştur. II. Abdülhamit ise bu tutumun tersine bir uygulama yaparak emlak-i hümayunun tamamını ve havass-ı hümayunun bir kısmını geri almış; ayrıca çıkardığı iradelerle de mahlûl ve sahipsiz yerleri Hazine-i Hassa’ya alarak kendi adına tapulatmıştır. Emlak-i müdevvere adı verilen ve Sultan Abdülmecit tarafından devlet hazinesine devredilen emlak ve arazi, padişah yakınlarına bağlanan tahsisatın karşılığı idi. Yeniçerilerin maaşı karşılığı olan havass-ı hümayunun Tanzimat sonrasında mevzu ve mahallî kaynağı kalmadığı için saray namına hatta padişah adına geri alınması Tanzimat esaslarına aykırıydı. bk. Vasfi Şenözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları ve II. Abdülhamit’in Emlaki, Ankara, TTK Yay., 1982, s. 37; Murat Bardakçı, Son Osmanlılar (Osmanlı Hanedanının Sürgün ve Miras Öyküsü), İstanbul, 1991, s. 116; V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s.170.

[26] Agop Efendi’den sonra Mikael Portakal Efendi ve sonra da Sakızlı Ohannes Efendi bu görevi sürdürmüştür. bk. V. Şenözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları…, s. 39; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, s. 39.

[27] Hikmet Uluğbay, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Petropolitik, Ankara, De Ki Yayınları, 2008, s. 43.

[28] H.Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2008, s. 43.

[29] Arzu Terzi bu tarihi 19 Eylül olarak belirtmektedir. bk. BOA. İrade Dahiliye, 87615 no.lu belge; Arzu Terzi, “Bağdat- Musul Petrolleri…” s. 347-360; T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan çalışmada ise 20 Eylül olarak ifade edilmektedir. bk. Osmanlı Döneminde Irak, Plan, Fotoğraf ve Belgelerle, (Ed. Cevat Ekinci), İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 2006.

[30] 6 Şubat 1889 tarihli İrade: “Musul vilâyeti dâhilinde bulunan emlak-i mahsusa-i cenab-ı cihanbani derununda kesretle petrol gaz madenleri zuhur etmekte olmasına mebni umum Musul vilayeti dâhilinde gerek emlak-i seniyye derununda ve gerek sair cihetlerde petrol gazı madeni taharrisi ve işletilmesi imtiyazının münhasıran Hazine-i Hassa-i Şahane namına verilerek…”
19 Eylül 1898 tarihli İrade: “ Musul vilayetinde bulunan neft ve petrol madenlerinin taharri ve işletilmesi imtiyazı bâ-ferman-ı âli münhasıran Hazine-i Hassa’ya ait olduğu gibi Bağdat vilayeti dâhilinde de ehemmiyetli petrol madeni bulunmakta idiğinden ve işletilmesi imtiyazının dahi Hazine-i Hassa-i Şahane’ye itası…”, bk. BOA. İrade Dahiliye, 87615 no.lu belge; A. Terzi, “Bağdat- Musul Petrolleri…” s. 347-360 ; V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s. 172; A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s.89-99; İsmet Bozdağ, Abdülhamit’in Hatıra Defteri, İstanbul, 1975, s. 78-83; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2008, s. 415 Ek. 4, s.421 Ek. 8, s. 424 Ek. 11, s. 425, Ek.12.

[31] H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2008, Ek 4, s. 415.

[32] Detaylı bilgi için bk. A. Terzi, “Bağdat-Musul Petrolleri…” s.353; A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s. 104-126.

[33] Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu Savaşı, Milliyet Yay., 1972, s.67-72; İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Kaynak Yay., 1983, s.107; B. B. Can, Demiryolundan Petrole…, s. 105; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 57,82; V. Ediger, Osmanlı’da Neft…,  s. 175-195; S. H. Longrigg, Iraq 1900 to 1950, A Political, Social and Economic History, Oxford University Press, 1968, s. 27; Azmi Süslü, “Osmanlı İmparatorluğu’nu Paylaşma Projeleri 1807-1812”, Belleten, C. XL VII, (Temmuz 1983), Sayı 187, s. 746-774.

[34] A. Terzi, “Bağdat-Musul Petrolleri…”, s. 352.

[35] A. Terzi, “Bağdat-Musul Petrolleri…”, s. 352.

[36] A. Terzi, “Bağdat-Musul Petrolleri…”, s. 352.

[37] Haluk Ülman, I. Dünya Savaşına Giden Yol ve Savaş, Ankara, İmge Kitabevi, 2002, s. 215-216; Murat Özyüksel “Abdülhamit Dönemi Dış ilişkiler” Türk Dış Politikasının Analizi, Derleyen: Faruk Sönmezoğlu, İstanbul, Der Yayınları, 2001, s. 28.

[38] A. Terzi,”Aldülhamid Petrolleri Kimlerden Nasıl Korudu?”, Derin Tarih, Sayı:11, Şubat 2013, s.79.

[39] H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2008, s. 85-86.

[40] Bu tarihle ilgili farklı bilgilerin yer aldığını görmekteyiz. Ancak A. Terzi bu duruma açıklık getirmiştir bk. A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s. 218.  Ayrıca bk. Düstur, II. Tertip, C. I, s.76; ŞENÖZEN, age., s. 64.

[41] Rıfat N. Bali, Sarayın ve Cumhuriyet’in Dişçibaşısı Sami Günzberg, İstanbul, Kitabevi Yayınları, 2007, s. 191.

[42] V. Şenözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları…., s. 64; A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s. 216-222.

[43] V. Şenözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları…, s.65.

[44] Fermanın tarihi Şenözen’in eserinde14 Nisan 1909 olarak Uluğbay’ın eserinde ise 5 Mayıs 1909 ve Terzi’nin eserinde ise 27 Nisan 1909 olarak ifade edilmiştir. Bu fermanla Musul ve Bağdat madenleri(kömür ve petrol), Bağdat-Basra vapur idaresi ve Irak’tan Medine’ye uzanan araziler ve mukataalar Devlet Hazinesi’ne geçmiştir. bk. V. Şenözen, Osmanoğullarının Varlıkları…, s. 67; Cemil Koçak, Abdülhamit’in Mirası, İstanbul, 1990, s. 13; M. Bardakçı, Son Osmanlılar...., 1991, ek. 170-186; A. Terzi, Bağdat-Musul’da…, s. 227; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2008, s. 89.

[45] H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2008, s. 89.

[46] Düstur, II.Tertip, C.11, s. 561; ŞENÖZEN, age., s.74.

[47] V. Şenözen, Osmanoğullarının Varlıkları…, s. 74; 16 Mart 1920 tarihinden itibaren İstanbul hükûmetince akdedilen bilcümle mukavelat, uhudat vesairenin keenlemyekün addi hakkında 7 Haziran 1920 tarih ve 7 sayılı Kanun bk. Şeref Ertaş, “Bağımsızlığımızı Sağlayan Kanunlar  ve Bugün”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2 (1981) Sayı 2, s. 81.

[48] Sevr Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nden ayrılan devletler, kendi sınırları içerisinde kalan Hazine-i Hassa adına kayıtlı bütün gayrimenkullere sahip oluyorlardı. Dolayısıyla anlaşma hükümleri II. Abdülhamit’e ait emlak ve emvali de kapsamaktaydı. M. Bardakçı, Son Osmanlılar Osmanlı Hanedanının Sürgün ve Miras Öyküsü, İstanbul, 2008, s. 226; İbrahim Sadi Öztürk, Sevr Antlaşması Tam Metin, Ankara, 2007, s. 88.

[49] C. Koçak, Abdülhamit’in Mirası …, s. 16.

[50] H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 293.

[51] H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 295.

[52] H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 295.

[53] Günberk ismi Günzberg, Gunsberg olarak da farklı kaynaklarda kullanılmıştır.

[54] J. G. Bennet, Tanık (Bir Arayışın Hikâyesi), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2006, s. 125-126; M. Bardakçı, Son Osmanlılar..., 1991, s. 132; V. Şenözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları…, s. 97.

[55]Şirketin adı The Sultan Abdülhamid Estates  olup bk. M. Bardakçı, Son Osmanlılar..., 1991, s. 134.

[56] J. G. Bennet, Tanık..., s. 143.

[57] Jhon de Kay, mirasçıların hakları ve özellikle petrol hisseleriyle ilgilenmiş; Bennet’in anılarında mirasçıların yabancı bağlantılarının sağlanmasında ve masrafların karşılanmasında önemli rol oynamış biridir. bk. J. G. Bennet, Tanık..., s. 132-135.

[58]Bilal Şimşir, Lozan Telgrafları, C. II, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990, s. 294; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 344; İ. Ş. Kaymaz, Musul Sorunu..., s. 375; J. G. Bennet, Tanık..., s. 155.

[59] B. Şimşir, Lozan Telgrafları, C. II, s.294, H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 347; İ. Ş. Kaymaz, Musul Sorunu..., s. 376.

[60] B.Şimşir, Lozan Telgrafları, C. II, s. 358; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 347.

[61] G. Bennet, Tanık..., s. 155-158.

[62] İ. Ş. Kaymaz, Musul Sorunu..., s. 376.

[63] Lozan görüşmeleri sırasında Türk tarafının itirazlarına rağmen İngiliz temsilcisi A. Block, Fransız temsilcisi M. Bompard, Yunan temsilcisi M Venizelos, Arnavutluk temsilcisi MM. Frasheri; Hazine-i Hassa’ya ait malların devlet hazinesine devredildiğinin herkesçe bilindiğini, bu nedenle de devlet malı sayılması gerektiğini belirterek bu konuda ısrarcı oldular. Seha L. Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler, C. 3, İstanbul, 2001, s. 282–284.

[64] FO371/8995, E6778/91/65, Sömürgeler Bakanı Müsteşarı J.Shuckburgh, 3.4.1923; İ. Ş. Kaymaz, Musul Sorunu..., s. 377.

[65] FO371/8995,E7178/91/65, Petrol Departmanı,11.7.1923; İ. Ş. Kaymaz, Musul Sorunu..., s. 377.

[66] Düstur, II. Tertip, C.5, s. 663. 

[67] Detaylı bilgi için bk. M. Bardakçı, Son Osmanlılar, 2008, s. 134.

[68] T.C.B.C.A., “Halife Abdülmecit’in Irak  petrolleri işinde kolaylık gösterilmesi için Kral Faysal’a yazdığı tavsiye mektubunun dikkate alınmadığı”, Tarih 16.4.1929, Dosya 244151, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No. 203.384..4., Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu tarafından Başbakanlığa yazılmış 16.4.1929 tarihli yazı.

[69] PRO, FO371/21935, “II. Abdülmecit’ten Başbakan’a Mektup”, İngiltere’nin Nice Büyükelçisi ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki yazışmalar, 19 Ekim 1938; Erdoğan Karakuş, İngiliz Belgelerinde İkinci Dünya Savaşı Öncesi Türk-İngiltere İlişkileri (1938–1939) , Ankara, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2004, ek. 56-57.

[70] PRO, FO371/23282, “Abdülhamit’in Vârislerinin Talebi”, Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Mr. L.Bagallay tarafından yazılmış tutanak, 28 Aralık 1938: E. Karakuş, İngiliz Belgelerinde..., ek. 72-73.

[71] M. Bardakçı, Son Osmanlılar, 1991, s. 142.

[72] Murat Bardakçı ile 3 Ağustos 2006 tarihinde yapılan görüşme.

[73] M. Bardakçı, Son Osmanlılar, 191,s. 142-143.

[74] PRO, FO371/23282, “Sultan Abdülhamit’in Vârislerinin Talepleri”, 27 Nisan 1939: E. Karakuş, İngiliz Belgelerinde..., ek.104-105.

[75] PRO, FO371/23282, “Abdülhamit’in Vârislerinin Talebi”, 13 Mayıs 1939: E. Karakuş, İngiliz Belgelerinde..., ek. 111-112.

[76] Detaylı bilgi için bk. Rıfat N. Bali, Sarayın ve Cumhuriyet’in Dişçibaşısı Sami Günzberg, İstanbul, Kitabevi Yayınları, 2007. 

[77] Yeni Gazete, “Musul Petrolleriyle İlgili Bir Dava”, 22 Kasım 1948, s. 1-4.

[78] Yeni Gazete, “Musul Petrolleriyle...”, s. 1-4.

[79] M. Bardakçı, Son Osmanlılar, 1991, s. 146.

[80] V. Şenözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları…, s. 44-47; H. Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 40; M. Bardakçı, Son Osmanlılar, 191, s. 170-186; V. Ediger, Osmanlı’da Neft…, s. 171-172; A. Terzi, “Bağdat- Musul...”, s. 347-360.

[81] Bağdat: 6.235.160, Basra: 2.849.070, Musul: 17.770.368,, Halep: 5.586.060, Beyrut: 11.417.330, Suriye: 11.835.307, Selanik: 197.149, Kudüs: 211.621, Toplam: 56.102.065 bk. A.Terzi, Bağdat-Musul’da..., 2007, s. 38.

[82] M. Bardakçı, Son Osmanlılar, 1991, s. 117.

[83] H.Uluğbay, İmparatorluk’tan…, 2003, s. 56.

[84] Ayrıca Bağdat, Basar ve Musul valilikleri münasebetiyle oralarda görev yapan Süleyman Nazif’in yorumu ise şöyledir: “Musul Vilayetinin aktar-ı şimaliyesinden Basra vilayetinin manatık-i cenubiyesine ve Halep vilayetinin Kudüs sancağına kadar koca bir kıtanın şarkında, garbında Agop Paşa ile halefleri tarafından yerleştirilmiş olan emlak-i seniyye idareleri, ibadullahın senedat-ı hakaniye veya hucec-i şeriyye veyahut şeri’ ile kanunun kabul ettiği örf ve teamülle tasarruf etmekte oldukları toprakları, ormanları ashabından gasp etmekle iktifa etmiyor, hükûmet-i mülkiyenin de en bariz hak ve salahiyetine tasallut ediyordu…” bk. V. Şenözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları…, s. 58.

[85] A. Terzi, Bağdat-Musul’da..., 2007, s. 38.

[86] A. Terzi, Bağdat-Musul’da..., 2007, s. 39.

[87] Neftçizade Mehmet Nazım ve Kadızade Ragıp Beylerin, Musul petrollerindeki, Mehmet Fahri Bey ve ortaklarının (Dr. İslam Bey, Abdullatif Efendi, Reşat Bey, Mahmut Şevket Paşa’nın vârisleri, İsmail Hakkı Bey, Mahmut Celaleddin Bey, İzzet Bey, Roland Silley) Musul (Hamam-el Alil, Kifri, Tuzhurmato, Baba Gurgur), Bağdat (Mendelli, Tikrit, Hit) ve Basra ( Zübeyir, Emmul Gays) vilayetlerinde sahip oldukları petrol imtiyazları Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti tarafından kabul edilmiştir. Bk. T.C.B.C.A.,  “Bağdat, Basra, Musul ve Kerkük hududu dâhilinde petrol arama iznine sahip Mahmut Demirhan’ın haklarının Irak nezdinde takip edilmesine dair yazışmalar”, Tarih 26/7/1946 Dosya 402A254 Fon Kodu 30..10.0.0 Yer No. 226.522..15; T.C.B.C.A., “Irak petrolleri ortaklarından Mahmut Demirhan’ın başka bir ortağının vâris bırakmaksızın ölmesiyle %50 hissenin devlete kaldığını bildiren mektubu”, Tarih 4.7.1945, Dosya No. 436298M, Fon Kodu 30..10.0.0, Yer No. 259.747..44.